Summary
Introduction: Health-care providers are at risk of infection because of being in contact with patients or a variety of materials that may be infected by patients. Sharp objects injuries can cause transmission of blood-borne diseases in healthcare workers. In this study it was aimed to evaluate injuries that occurred between January 2013 and May 2015 and analyse measures which can be taken against injuries.
Materials and Methods: Sharp objects injuries occurred in Diyarbakir Gazi Yaşargil Training and Research Hospital between January 2013 and May 2015 were evaluated retrospectively.
Results: Fifty-seven healthcare workers (17 male, 40 female) presented with sharp object injuries. The rate of percutaneous injury was 88% (n:50). According to occupational groups, sharp instrument injuries were mostly observed in nurses (58%). Recapping of needles after injection was the most common cause of injury (28%). Needle tip was the most common tool causing injury (86%).
Conclusion: Using universal precautions can reduce the risk of blood-borne infections by preventing contact with blood and body fluids among healthcare workers. To plan in-service practical training programs and repeat them at regular intervals may be useful in minimizing percutaneous injuries.
Introduction
Bulaşma riski yaralanmanın derinliği ile orantılı olarak artar. Örneğin HIV taşıyıcısı bir hastada kullanılan bistüri ile cerrahın kendini yaralaması sonucu bu riskin %4, buna karşın mukozalara infekte kan sıçraması sonucu HIV bulaşma riskinin iğne batması sonucundaki bulaştırma riskine eşit hatta ondan daha da az olduğu saptanmıştır[4, 5]. Bu çalışmada Ocak 2013-Mayıs 2015 yılları arasında Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde meydana gelen yaralanmalar retrospektif olarak incelendi.
Methods
Bu araştırma Ocak 2013-Mayıs 2015 yılları arasında Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde meydana gelen yaralanmaların Enfeksiyon Kontrol Komitesi’ne bağlı hasta ve çalışan güvenliği tarafından sağlık çalışanlarının takip formlarıyla retrospektif olarak irdelenmesi ile gerçekleşmiştir. Yaralanmaya maruz kalan personelin takibinde, HBV yüzey antijeni (HBsAg), anti-HBs, anti-HBc immünoglobulin G ve anti-HCV, biliniyorsa kaynak hastanın HBsAg, anti-HCV ve anti- HIV tetkiklerine bakıldı. Çalışılan bölümler, yaralanma şiddeti, kullanılan koruyucu ekipmanlar, bağışıklık durumları ve alınan önlemler irdelenmiştir. Elde edilen veriler sayı ve yüzdelik hesaplama kullanılarak değerlendirilmiştir.
Discussion
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin tahminlerine göre hastane çalışanlarında her yıl 385 bin enjektör yaralanması ve günde ortalama 1,000 kesici alet yaralanması olmaktadır. Bir hastanede 100 yatak/yıl için ortalama 30 enjektör ve diğer kesici alet yaralanması görülmektedir[7].
Bozkurt ve ark.’nın[8] çalışmasında en fazla yaralanma grubunu hemşireler (16/40) oluşturmuş, en fazla yaralanma cerrahi servislerde olmuştur. Başvuran olgulardan üçü acil serviste çalışmaktaymış. Olguların 36’sı iğne batması, ikisi kesici alet yaralanması ve ikisi de mukozal temas sonucu yaralanmıştır[9].
Merih ve ark.’nın bir devlet hastanesinde yaptığı epidemiyolojik çalışmada araştırma grubunda yer alan ve yaralanmaya maruz kalan sağlık personellerinin %71,9’u temizlik personeli %22,8’i hemşire olarak saptanmıştır. Çalışmada perkütan yaralanmalarının %59,6’sının atıkların toplanması sırasında yaralanma şeklinde olduğu tespit edilmiştir[9].
Karabay ve ark.’nın[10] çalışmasında meslek gruplarına göre yaralanma; doktor 13/231 (%5,6), hemşire 102/231 (%44,1), yardımcı sağlık personeli 64/231 (%27,7) ve sağlık öğrencisi 52/231 (%22,5) olarak bulunmuş, yaralanmaların 197/231 %85’i kontamine aletle meydana geldiği bildirilmiştir[10].
Omaç ve ark.’nın[3] çalışmasında meslekler arasında en riskli grubun hemşireler olduğu gözlendi. Hemşirelerin en riskli grubu oluşturması, hemşirelerin kan alma gibi invaziv işlemleri gün içinde daha çok yapmasına ve deneyim eksikliğine bağlı olabilir[11]. Ayrıca çalışmamızda özellikle doktor grubundan yaralanma bildirimi olmamıştır. Bu alanda yapılan birçok çalışmada, tıp öğrencilerinin bu tip kazaları bildirmemesinin en büyük nedeninin; yeterince önemli olduğunun düşünülmemesi ve utangaçlık olarak bildirilmektedir. Özellikle mesleğe yeni başlayanlarda bildirimin arttırılması için konu ile ilgili yeterli eğitim verilmelidir[12].
Muğla’da yapılan bir araştırmada; altı ay içinde 391 hemşireden %51,9’unun perkütan yaralanmaya maruz kaldığı, bu yaralanmanın %80,4’ünün enjektörle meydana geldiği belirtilmiştir. Aynı çalışmada hemşirelerin %67,7’sinin kan ve vücut sıvılarıyla temas ettiği, 28 (%7,1) hemşirenin gözüne, 25 (%6,4) hemşirenin elindeki yaraya, 5 (%1,3) hemşirenin de ağzına kan sıçradığı bildirilmiştir[13].
Omaç ve ark.’nın[3] 2010 yılı çalışmasında çalışılan servisler dahili ve cerrahi birimler olarak ikiye ayrılmıştır. Cerrahi birimler kapsamına acil, ameliyathane, cerrahi yoğun bakımlar ve diğer cerrahi birimler dahil edilmiştir. Hemşirelerin yaklaşık yarıdan fazlası (%58) dahili birimlerde görev yapmaktadır. KDAY’nin %53,8’i enjektör iğneleri ile meydana gelmiştir. Geriye kalan kesici-delici yaralanmalar cam ampul kırıkları, lanset, bistüri vs. ve ortalıktaki cisimler nedeniyle meydana gelmiştir[3].
Karabay ve ark.’nın[10] çalışmasında olay yerlerine göre KDAY yaralanmaları incelendiğinde en fazla bildirim; klinikler %35,9, yoğun bakım üniteleri %22, acil servis %10,8, ameliyathane %11,6 ve kan alma %9,5 birimlerindendi. Yaralanma bölgesi sol el (%52,8) ve en fazla yaralanmaya neden olan alet iğne ucu (%72) idi. Batıcı yaralanma ile ilgili durumlar incelendiğinde; en fazla yaralanma invaziv işlem uygularken %58,8 gerçekleşmişti[10]. Bizim çalışmamızda en fazla kliniklerden (%22) bildirim olmuş, bunu %18 ile yoğun bakım ve hasta odası takip etmiştir.
Mehta ve ark.[14] 3. basamak sağlık kuruluşu personelinden oluşan 380 yaralanmanın %99’unun sivri uçlu alet ile yaralanma olduğunu ve bunun büyük oranda kan şekeri takibi ve intravenöz kateter yerleştirilmesi sırasında meydana geldiğini gözlemlemişlerdir. Altıok ve ark.’nın[15] çalışmasında yaralanmaların önemli bir bölümününde tedavi sonrası iğne ucunu kapatma, iğneyi enjektörden ayırma ve atık kutusuna atma sırasında yaşandığı saptanmıştır. Çalışmalarda, güvenli tıbbi malzemelerin (iğneyi enjektörden ayırmadan atılabilecek, kutunun tamamen dolmasını/elin atıklara değmesini engelleyen atık kutuları, kullanıldıktan sonra içeri çekilebilir ya da iğnenin üzerine kayan başlık sistemleri olan iğne/enjektörler vs.) kullanılması ile perkütan yaralanmaların önemli oranda azaldığı belirtilmektedir[16, 11]. Bizim çalışmamızda da perkütan yaralanma çoğunluktadır (%88) ve en sık yaralanma enjeksiyon sonrası enjektör kapağı kapatırken (%28) gelişmiştir. Bunun nedeni hala delici kesici alet kutusu kullanmakta gösterilen direnç düşünülebilir.
Karabay ve ark.’nın[10] yaptığı çalışmada koruyucu ekipman kullanım oranı %83,1 iken, en fazla kullanılan ekipman eldivendi (%87,5)[10]. Kaya ve ark.’nın[17] 2012’de bizim hastanemizde yaptığı çalışmada bizim serimize benzer olarak personelin %57,5’i eldiven, %13,1’i önlük, %3,6’sı gözlük, %3,6’sı maske kullanmıştı. Aradan geçen üç yıl içerisinde eğitimlere rağmen verilerin benzer olması düşündürücüdür.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi tarafından önerilen standart önlemler ilerleyen yıllarda geliştirilmiştir. Bu doğrultuda tüm hastalar ve kan örnekleri enfekte kabul edilmeli ve standart önlemlere uyulmalıdır. Genel önlemler kullanılarak, sağlık çalışanlarının kan ve vücut sıvılarıyla teması önlenerek kan yoluyla bulaşan enfeksiyonların riski azaltılacaktır.
Evrensel önlemlerin arttırılması ile yaralanmaların en aza indirilmesi mümkündür. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi tarafından 1987 yılında tüm sağlık çalışanlarına HBV aşılanması önerilmiştir. Bağışıklama ile %90 oranında koruyuculuk sağlanmaktadır[18]. Biz hastanemizde tüm çalışanları 2008’den itibaren işe başlangıç sırasında HBsAg, anti-HBs, anti-HCV ve anti-HIV ve ve anti-HIV açısından araştırmaktayız ve bağışıklığı bulunmayanları aşı programına almaktayız.
Çalışmamızda yaralananların %84’ü HBV’ye karşı bağışık, %6’sı HBV taşıyıcı idi. Bölgemizde HBV seroprevalansının yüksek oranda olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, sağlık personelinin bağışıklık oranının arttırılması önemlidir.
Conclusion
Etik
Etik Kurul Onayı: Çalışma için Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır.
Hasta Onayı: Çalışmamıza dahil edilen tüm hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alınmıştır.
Yazarlık Katkıları
Cerrahi ve Medikal Uygulama: Güliz Evik, Konsept: Güliz Evik, Serda Gülsün, Dizayn: Güliz Evik, Şafak Kaya, Veri Toplama veya İşleme: Güliz Evik, Gülay Dede, Analiz veya Yorumlama: Güliz Evik, Meral Uslu, Literatür Arama: Güliz Evik, Yazan: Güliz Evik.
Çıkar Çatışması: Yazarlar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir.
Finansal Destek: Çalışmamız için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır.